Deyimler

1 yorum
11.213


Bu sayfayı word dosyası olarak buradan indirebilirsiniz

Ecel teri dökmek: Çok korkmak, heyecan içinde bulunup terlemek, korku ve bunalım içinde olmak.

Eceli gelmek: Ölmek, sonu gelmek, yok oluş vakti gelmek.”Herkesin eceli gelecek ve bu dünyadan göçecek.”
Eceline susamak: Ölümüne yol açacak kadar tehlikeli işlere girişmek.”Bırak o silâhı elinden, eceline mi susadın sen?”
Ekmeğinden etmek: İşinden çıkarmak veya atmak.”Adamı durup dururken ekmeğinden ettiler.”
Ekmek kapısı: Çalışıp para kazanılan, geçim sağlayan iş yeri. “O dükkân benim ekmek kapım, asla satmam onu!”
El altından: Kimsenin haberi olmadan, gizlice.”Parayı el altından verdi.”
El ayak çekilmek: Ortalıkta kimse kalmamak, ıssızlaşıp sessizleşmek.”Bu iş ancak el ayak çekildikten sonra yapılır.”
Elde kalmak: 1. Bir malın satılmayıp geride kalan kısmı. 2. Harcanandan arta kalmış olmak.

Elden düşme: Az kullanılmış.”Elden düşme bir araba aldı.”
Ele geçirmek: Sahip olmak, kaçan bir kimseyi yakalamak. “Şu toprak parçasını da ele geçirdik mi işimiz tamamdır”

El ele vermek: Güçleri birleştirip işbirliği yapmak, yardımlaşmak.”Bu yolu ancak el ele verirsek yapabiliriz.”
Eli açık: Cömert, çok para harcayan, sakınmadan para verebilen.”Eli açık olan insanları severim.”
Eli bayraklı: Kavgacı, şirret, edepsiz.”Onun eli bayraklı bir kadın olduğunu daha yeni anladınız.”
Eli bol: Cömert, esirgemeyen, çok para ve eşyası olan.”Duyduğumuza göre Hasan Çavuş eli bol bir insanmış.”
Eli boş dönmek: Umduğunu alamadan geri dönmek.”Eli boş döneceği hiç aklıma gelmezdi.”
Eli darda: Geçimi için para sıkıntısı çeken.”Eli darda insanlara yardım etmek insanlık borcudur.”
Eli sıkı: Kolay para harcamayan, cimri, çok tutumlu.”Bu kadar eli sıkı bir adam olmak zorunda değilsin.”
Eli uzun: Hırsız, fırsat buldukça bir şeyler aşırmaktan geri kalmayan.
El sürmemek: 1. Dokunmamak, hiç değmemek. 2. Yapımına başlamamak.”İşe el sürmeye vakit bulamadım daha.”
Emir kulu: Kendisine emredilen işi yapmak zorunda olan kimse.”Emir kulu olmak o kadar da kolay değil.”
Ense yapmak: Yemek, içmek ve keyfine bakmak, hiç iş yapmamak.”Ense yapmayı bırak da biraz işle ilgilen.”
Esip savurmak: Bağırıp çağırmak, öfke ile atıp tutmak.”Davet edilmediğini öğrenince esip savurmaya başladı.”
Eski çamlar bardak oldu: Devir değişti, eski durumların, tutumların bir önemi kalmadı.
Eski hamam eski tas:
Hiçbir şey değişmemiş, eski durumda kalmış.”Köy aynı, insanlar aynı, eski hamam eski tas.”
Eski kurt: Tecrübeli, görmüş ve geçirmiş, mesleğini iyi bilen, hileyi ve düzeni deneyimi sayesinde hemen anlayan.

Eşek şakası: Ağır, hoşa gitmeyen, incitici, kaba şaka.”Ben eşek şakasından hiç hoşlanmam.”
Eti ne butu ne?: 1. İmkânları, parası az. 2. Çelimsiz, zayıf, küçük.”Ona baskı yapma, zavallının eti ne butu ne?”
Ettiğini bulmak: Yaptığı bir kötülüğün cezasını görmek.
Ev açmak: Ayrı bir eve çıkmak, yerleşmek.”Evlendikleri günün ertesinde ev açmaya karar verdiler.”
Evde kalmak: Yaşı ilerleyen kızın evlenememesi.”Evde kalmak korkusu zavallı kızı yiyip bitiriyordu.”
Eyere de gelir semere de: Her işe uyar, her işe yarar, ince işler için de kaba işler için de kullanılabilir.
Eyvallah etmemek: Minnet altına girip boyun eğmemek.”Aç kaldı, susuz kaldı ama kimseye eyvallah etmedi.”
Ezbere iş görmek: İncelemeden, özenmeden, gerekli olan bilgiyi almadan, gelişi güzel iş yapmak.

Ezilip büzülmek: Güç bir duruma düştüğünü, utandığını, sıkıldığını davranışlarıyla belli etmek.
Eşeğini sağlam kazığa bağlamak: İşini güvenli kılacak önlemler almak.

Eski kafalı: Yeniliğe açık olmayan, yaşayış ve düşünce itibariyle eskiye bağlı.

Emeği geçmek: Bir şeyin yapılmasında kendisinin de katkısı bulunmak.

Diğer Sayfa 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10
Sosyal Medyada Paylaş Facebook Twitter Google+


Etiketler: , ,
Eklenme Tarihi: 16 Mayıs 2012

Konu hakkında yorumunuzu yazın

Deyimler (1 Yorum)